Bu Blogda Ara

21 Ağustos 2012 Salı

Asala ve PKK: 30 Yıllık Çözümsüzlük

ASALA, İngilizce : Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia tamlamasının kısaltmasıdır (Ermenice : Hayastani Azatagrut'yan Hay Gaghtni Banak)

Türkçe adı: Ermenistan'ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu olan Asala, 1973 ve 1985 yılları arasında,Ülkemiz dahil 16 farklı ülkede mülki ve diplomatik hedeflere karşı terör eylemlerinde bulunmuştur.

Asala; Solcu ve Aşırı milliyetçi Ermeni Terör Örgütüdür. 1973 ve 1985 yılları arasında 34 diplomatımızı katletmişlerdir. 1980 yılında ABD Asala'yı terör örgütü listesine dahil etmiştir.

Pkk; Ermeni Asala örgütüne paralel  bir yapılanmadır.

Pkk'nın üst düzey yöneticileri ve örgüt üyelerinin büyük bir kısmı Ermeni, Yahudi yada Ateist'tir.




Başbakan Erdoğan ve MİT, Pkk Örgütünün genelinin Ateist bir yapılanma olduğunu gayet iyi bilmektedirler. Aşağıdaki konuşma 12 Haziran seçimleri öncesinde Bingöl'de yapılmıştır.

Kendisini her ne kadar sevmesem de, Harun Yahya'da (bilinen diğer isimleriyle; Adnan Oktar yada Adnan Hoca) örgütün Ateist yapısına değinmiştir. Aşağıda HY'ya ait olan videoda; Ateist örgüt üyelerinin Namaz ve Ezanı, nasıl alay konusu yaptığı açıkca görülmektedir.


2005 yılında çekilmiş bir diğer videoda ise, dini değerlerle, gene nasıl dalga geçtiklerini görüyorsunuz.


Aşağıdaki bu "Anahtar Video'da" ise bilinmeyen yada bilindiği halde "vurgulanmayan" salt gerçek yer almaktadır. Videoda, Apo'nun ATİN AGOPYAN adında bir Ermeni olduğunu, Kadir Mısırlıoğlu'nun ağzından dinleyebilirsiniz.


PKK KİMLER TARAFINDAN NE MAKSATLA KURULDU.
Pkk; İsrail'in desteğiyle, Ülkemizde kritik noktalarda görevli Ermeniler, Beyaz Türkler ve Siyonist Yahudiler (Derin Devlet) tarafından kuruldu.
Osmanlı Devleti'nden beri içimizde yaşamakta olan ve Osmanlı'nın yıkılmasına sebep olan iki büyük aktör: Ermeniler ve Beyaz Türkler, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra en üst kademelerde teşkilatlandılar.

Baba'dan Oğul'a usulüyle, nesiller boyu üst kademelerde görev almış Ermeni ve Beyaz Türk'lerin en belirgin amacı; Rant ve dünyevi çıkarlar uğruna (mevki, para vb) içeride sürekli çatışmaların çıkarıldığı güçsüz bir Türkiyedir.

PEKİ SİYONİST YAHUDİLER İÇİN MAKSAT NEDİR?

Vaad Edilen Topraklar

Vaad Edilen Topraklar 2 konuyu anlamayı gerektirir:
İlk konu : Dünya Siyonizmi ve Theodor Herzl

Theodor Herzl Siyonizmin esasları üzerine, Vaad Edilmiş Topraklar üzerinde bir YAHUDİ DEVLETİ kurmak istiyordu. Aşağıdaki iki paragraf vikipedi kaynağından alınmıştır.

*1897 yılında Dünya Siyonist Teşkilatı'nın kurulmasını ve kurulduğu İsviçre'nin Basel kentinde teşkilatın ilk kongresinin yapılmasını sağlamıştır.Kongrede "Ben bugün burada Yahudi Devleti'ni kurdum, ancak bunu yüksek sesle söylersem bütün dünya güler. Fakat beş sene içinde ya da elli sene sonra bunu herkes böyle bilecektir." demiştir. Ayrıca kongrede kurulması planlanan Yahudi Devleti'nin sınırlarını da belirtmiştir. Kongre sonunda Herzl Dünya Siyonist Teşkilatı'nın başkanı seçilmiştir.

17 Mayıs 1901 tarihinde Abdülhamid ile görüşmeyi başarmıştır. Görüşmede Herzl, padişaha "Yahudilerin vadedilmiş topraklarda "yurt" kurmasına izin verildiği taktirde Avrupa'daki Yahudi bankerlerin Osmanlı'nın tüm dış borçlarını ödeyeceğini" bildirir. Bu taahhüdü Abdülhamid "Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır." cevabı ile reddetmiştir. Aslında teklif oldukça caziptir...*

Konunun geri kalan kısmı aşağıdaki Link'ten takip edilebilir.


İkinci Konu : Sınırlar
Aşağıdaki harita vaad edilen toprakların sınırlarını ve o sınırların şu an hangi ülkelere ait olduğunu göstermektedir.
Siyonistlerin hedefi Nil nehri, Dicle ve Fırat'ı içine alan toprakların üzerinde hakimiyet kurmaktır.
Siyonistler kaynağını TEVRAT’tan alan VAAD EDİLMİŞ TOPRAKLAR kavramından yola çıkıp bu toprakları ele geçirererek BÜYÜK İSRAİL DEVLETİNİ kurma adına hertürlü komployu planlamışlardır.

Tevrat’ta yer alan şu insan yazımı Ayeti Temel Alırlar : “Günde Rab, Abraham'la ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim”.

Aşağıdaki günümüz İsrail haritası; Bu ayete dayanarak zamanla istediklerini gerçekleştirebilecek güce sahip olduklarının açık bir göstergesidir. Sadece 65 Yıllık geçmişi olan İsrail "Batılı Kankaları" sayesinde Filistin halkını bir avuç toprağa mecbur bıraktı, birbirinden Acı olayların ve katliamların yaşandığı süreçte ve halen günümüzde TÜRKİYE dahil TÜM DÜNYA SESSİZ KALDI.

Daha da Acı olanı, içimizde ki hainlerin vasıtasıyla Ülkemiz İsrail'i ilk tanıyan devletlerden olmuştur.


 Apayrı bir konuda şudur: 2. Dünya savaşı olmasaydı Siyonist Yahudiler, İsrail diye bir devlet kuramayacaklardı. Zulme uğramış yahudiler, nasıl zulmedenlere dönüştü bu bile başlı başına bir konudur ve Allah'ın izniyle başka bir yayınımın konusuda bu olacaktır.

İsrail'in çıkarlarına bilerek yada bilmeyerek hizmet eden; İçeride Derin Devlet, dışarıda ise, Ermenistan, Hollanda, Belçika, Danimarka, Almanya, Yunanistan, Suriye, Irak, İran ve Amerika gibi Ülkeler Pkk'yı Finanse Etmiş, adı geçen ülkelerin birçoğunda kurulmuş kamplarda örgüt üyeleri gerilla eğitimi almışlardır.




                                                                                                     
Bir başka gerçek : Kürt vatandaşlarımızla, aramızda sorun çıkması için müthiş uğraş sarfeden malum Derin Devletimizdir. 80'li yılların başlarında yaşananlar, bunlara en büyük örnektir, o olayların çıkma sebepleri ayrı bir konu olup, Allah'ın izniyle başka bir yazımın konusu olacaktır.






Ülkemizde ki Terör Sorunu; Siyonist Yahudi'lerin Vaad Edilen Topraklar içerisinde "Kürt
devlet kurmayı" istemesi ve daha sonra bu toprakları ele geçirme gayesinin ürünüdür.

Siyonist İsrail, yeni kurulan devletin, zaman içerisinde topraklarını ele geçirmeye çalışacak ve başarırsa BÜYÜK İSRAİL DEVLETİ 'ni kuracaktır.

Siyonistlerin, bu yolda yüzlerce yıl sabırla planlarını ilerletmiş olabilmesi hayret uyandırıcıdır. Onlar planlarını BABALAR OĞULLARI İÇİN ÇALIŞIR felsefesiyle yaparlar.

SLOGANLARI BÖL, PARÇALA, YÖNETTİR (KAOSTAN GELEN DÜZEN)

Mason teşkilat yapılarının da vasıtasıyla, çıkarlarına hizmet edecek şekilde, hangi inançtan, hangi milletten olduğu farketmeden çeşitli dinlerden ve ırklardan insanları amaçları doğrultusunda kullanırlar.

Örgüt içindeki çarpık din anlayışına dair bir başka fotoğraf da Kandil de objektiflere yakalanmıştır. Görüldüğü üzere Hz. Meryem ve APO'nun duvarda yanyana asılmış fotoğraflarının hemen yanında poz vermiş bir örgüt üyesi bulunmaktadır.
Örgüt içerisinde Müslümanlığın kendilerini asimile etmekte kullanıldığından tutun da, Dinlerinin Zerdüştlük oldugunu söyleyene kadar farklı görüşler hakimdir. Örgütte 4 kişiden sadece 1'i kürt vatandaşıdır. Operasyonlarda Ermeni ve İsrail vatandaşı birçok kişi ölü ele geçirilmiştir.

KISACASI PKK : KCK, MECLİS'teki vekillerin bir kısmı , YAHUDİ, ERMENİ, BEYAZ TÜRK, ATEİST, SİYONİST YAHUDİ ve HRİSTİYANLARIN İÇİNDE OLDUĞU; MENFİ KAZANÇLARIN ÖN PLANDA TUTULDUĞU BİR RANT ve ÇIKAR ÖRGÜTÜDÜR



HAKLARLA İLGİSİ OLMADIĞINA DAİR EN BÜYÜK ÖRNEK:

**Pınarcık Katliamı, PKK örgütünün 20 Haziran 1987'de Mardin'in Ömerli ilçesindeki Pınarcık köyünde 16'sı çocuk 30 kişiyi öldürdüğü katliamdır.

PKK 20 Haziran saat 21:30 sularında 16 haneli ve 60 nüfuslu Pınarcık köyüne baskın düzenledi. Sayıları 30'u bulan PKK'lı grup köyü ablukaya aldı. Daha sonra köye yayılan PKK'lılar 16'sı çocuk 6'sı kadın 30 kişiyi öldürdü. Muhtara ve koruculara ait olan 8 ev yakıldı. 65 büyükbaş ve küçükbaş hayvan ise telef oldu.

PKK'lılar saldırının ardından olay yerine PKK'ya bağlı Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu (ARGK) imzalı şu bildiriyi bıraktılar.

"Kürdistan'a ve Kürtlüğe düşman faşist Türk sömürgeciliğini 5 paralık uşağı ajan milis çetebaşları: Halk kurtuluş kuvvetlerinin kurşunlarından hiçbir güç sizi kurtaramaz. Halka karşı daha fazla suç işlemeden Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu'na teslim olun. Halktan af dileyin. Suçlarınızın hesabını verin."**
PKK lideri Abdullah Öcalan, eylemin ardından "Öldürelim, otorite olalım." açıklamasını yaptı.


**Kaynak wikipedi: http://tr.wikipedia.org/wiki/P%C4%B1narc%C4%B1k_Katliam%C4%B1

Pınarcık Köyü'nde ağırlıklı olarak Kürt ve Arap kardeşlerimiz yaşamaktadır.

Görüldüğü üzere Pkk, koruduğunu, kolladığını hakkını aradığını söylediği, Kürt kardeşlerimizin canını almaktan da hiçbir şekilde çekinmemiştir.Pınarcık katliamından çıkarılacak sonuç şudur; Demek ki o köyde yaşayanlar bir çok köyde ve şehirde olduğu gibi, herhangi bir bağımsızlık sorunu olduğunu düşünmediklerinden: Pkk'ya destek olmamış, aksine devlete ihbarda bulunmuş kendi hallerinde insanlardır.
Dolayısıyla sorun Türk-Kürt sorunu değildir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Resimlerle Örnekler
İŞİN MECLİS AYAĞI



BİLİNMESİ GEREKEN DİĞER KONULAR :
KİRLİ İLİŞKİLER.
Apo ve Yalçın küçük



İki eski kanka perinçek ve apo, aşağıda perinçek örgüt üyeleri
ile tek tek tokalaşıyor.

YAHUDİ PAŞALAR.
 Bir başka kare de gene tanıdık yüzler.
Başbuğ ve Gürdere Terör sorununu çözmek için ağlama duvarında ağlıyorlar.
Yada Bir türlü kuramadıkları Büyük İsrail Devleti için, Sizce...

AŞAĞIDA İLKER BAŞBUĞ


Ve ATİLLA GÜRDERE




Yahudilerin inanışına göre Ağlama Duvarı asla yıkılmayacak, Rab Mabedin batı duvarını asla terk etmeyecektir. Yahudilerin Hac Ziyareti Beyti Mukaddes’e yapılır. Süleyman Madedi’nde bulunan Batı Duvarı veya Ağlama Duvarı’nda dua edilir. Kipa, Yahudi erkeklerin ayinlerde kafanın tepe noktasını örtmek için kullanılır.


2011 ve 2012 Ramazan Ayı'nda Yaşananlar.
2011: Geçen sene Ramazan Ayı ve Bayram sebebiyle Hükümet operasyonları askıya almıştı. Pkk, geneli Ateist bir yapılanma olduğundan; Bayram'ın manevi duygular içerisinde yaşanan havasını, Katliam ve Matem havasına çevirmek için bunu bir fırsata dönüştürmüş kendilerine karşı bir operasyon yapılmadığından hain planlarını daha rahat uygulamıştı.
Ramazan Bayramı sonrasında hemen operasyonlar başlatılmış, 300'ün üzerinde terörist öldürülmüş Pkk büyük ölçüde zayıflatılmıştı. Ta ki Uludere'ye kadar...

2011'de operasyonların en hızlı olduğu zamanda, Uludere'de 34 Kürt vatandaşımız ABD'nin yanlış istihbaratı sonucu öldürüldü ve operasyonlar durduruldu.

ULUDERE PKK'nın aradığı "CAN" suyu olmuştu.

Peki bu "Cansuyu" kimin hediyesiydi: Aşağıda ki Link'te, Pentagon sözcüsünün demeçleri yer almaktadır ve ağzından Uludere İstihbaratı bize ait değildir sözü kesinlikle çıkmamıştır.

http://www.halkinhabercisi.com/pentagondan-uludere-aciklamasi
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
2012 Aynı SenaryoGaflet içerisindeki hükümetin, bu sene de Ramazan Ayı ve Bayram sebebiyle operasyonları askıya almasından faydalanan Pkk Ramazan Ayı'nda ve Bayram'da, kaldığı yerden devam etti ve maalesef planladıkları bazı eylemleri gerçekleştirdi. Planladıkları birçok eylem ise basına sızınca, Şükürler Olsun hain planlarını gerçekleştiremediler.

http://www.haberturk.com/gundem/haber/767415-guneydoguda-15-agustos-alarmi
http://www.haberturk.com/gundem/haber/768588-diyarbakirda-faciadan-donuldu
Önümüzde ki günlerde Pkk'ya karşı Operasyonlar hız kazanacaktır.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Sonuç : Kimi zaman; Sapla-samanın ayırt edilemediği olayların tam göbeğinde bulunmak, zihni bulanıklaştırır ve çözüm için büyük sıkıntı oluşturur. Kızılderililer bir sorunun çözümü üzerine arayış içerisinde olduklarında, Kamplarını terkeder, bir hafta (yada biraz daha uzun bir süre) herkesten uzakta ve yüksekteki bir dağda, çözüm için soruna dışarıdan bakarlardı.
Olayların içinde kavgalar arasında boğulmak yerine bitmeyen kavgalardan sıyrılıp Soruna dışarıdan bakabilmek bir LİDER için en büyük meziyettir.

Ortada haklarla ilgili temelde halledilmeyecek hiçbir sorun yoktur. Görüldüğü üzere bir sorun da yoktur. Eğer bir Kürt vatandaşımıza:

Sevgili Kürt kardeşim Bu ülkede yaşıyor, buranın ekmeğini yiyiyor, buranın havasını soluyorsunuz bu ülkede işyerleri açıyor, holdingler kuruyor, bu ülkenin devlet dairelerinde çalışıyor, birçok kademede üst düzey görevlerde yer alıyorsunuz. Bir Türk vatandaşı olarak siz Kürt vatandaşlarımız ve diğer tüm vatandaşlarımızla aynı haklara sahip olduğumuzu düşünüyoruz, Nedir sorununuz bilelim ve çözümüne katkıda bulunalım şeklinde bir soru yöneltecek olursanız: Karşılığında alacağınız cevap pek de doyurucu olmayacaktır. Hatta bir kısmı, Ne sorunu? Dalga mı geçiyorsun? Ben hayatımdan ve ülkemden gayet memnunum diyeceklerdir.
Kısacası sorun Türk-Kürt sorunu değildir. Olmayan bir sorun için çözüm arayışında olmak saflıktan ibarettir.

30 yılı aşkın bir süredir görev almış Hükümetlerimiz ve Üst düzey yöneticilerin en büyük sıkıntısı Terör sorununu "sadece" Türk-Kürt sorunu olarak ele almalarıydı.
30 yılı aşkın bir süredir, Medya patronları Görsel ve Yazılı Medya vasıtasıyla bölünmemiz için neyi bilmemiz gerekiyorsa o yönde haberler yaptılar.

Dünya'nın her yerine çöreklenmiş istihbarat yapısı, üst düzey kadrolarda adamlarının bulunmaları, Mason locaları ve lobi faaliyetleri ile İsrail istediği zaman istediğini alabilecek desteğe ve güce sahip görünmektedir.

Sorun Müslüman yada Gayrimüslim hiçbir ülkenin bölgede GÜÇLÜ bir TÜRKİYE'yi asla istememesidir. Öncelikle en akılcı çözüm içerideki hainlerin dışarıdaki hainlerle irtibatını keserek içeriyi temizlemekten geçmektedir. İçerisi temizlenirse dışarısı zaten kendiliğinden çözülecektir.

Yapmamız gereken nedir?

Ülkemizde yaşayan halkaların bölünmesi için 300 yıldır bir çok komplo planlandı.
Oyuna gelmemek adına, hepimiz samimiyetle birlikteliği inşa etmek için çaba göstermeli ve bu ülkede yaşayan Tüm Halklar olarak, misyonerler ve provakatörlere rağmen "Kardeşçe ve Bir arada" yaşamayı başarabilmeliyiz.
Amaçlarının  bizleri, parçalara bölerek, kardeşi kardeşe kırdırmak olduğunu hep hatırımızda tutmalıyız.
Birleştiğimiz vakit oyunları kendiliğinden sona erecektir ve Birleşerek "Tek Bir Yürek ve Tek Bir Yumruk olmak" daha iyi bir gelecek için gerekli olan en önemli unsurdur.

19 Ağustos 2012 Pazar

Şeker Değil Ramazan Bayramı / Moussa Sow / Süper Lig Sezon Açılışı / Şaban ve Ramazan / Tanrı Değil ALLAH

11 Ayın Sultanı geride kaldı ve Mübarek Ramazan Bayramı başladı. Dini bayramları bir türlü hazmedemeyen Cumhuriyet gazetesi, manşetlerinde Ramazan bayramı tebriği atamayarak "yine "Şeker" bayramımızı tebrik etti.

Her Müslümanın ve Gayri Müslimin bildiği üzere Peygamber efendimizin (S.A.V.) hadislerinde iki bayram ismi verilir; onlar RAMAZAN ve KURBAN Bayramıdır, şeker; şekerse sadece bir yiyecektir.

(:AMA ADI ŞEKER BAYRAMI OLMASIN:)

er Ramazan Bayramının adı Allah misafirlerine, özellikle de çocuklara ikram edilen şekerle; Şeker Bayramı'na dönüştürülüyorsa, aynı mantıkla Kurban Bayramı'na da et kesiyoruz diye ET bayramı dememiz gerekirdi. Bu ihtiyaç sahiplerinin aile içinde espri maksatlı kullandıkları doğru bir tanımlama olabilir :) Ancak dağıtmak üzere gücü yettiğince kurban kesen sorumluluk sahipleri de, ihtiyaç sahipleride birbirlerinin Kurban Bayramını mübarek ederler Et Bayramı'nı değil.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bir başka konu da Ramazan Ayı boyunca 11 Ayın Sultanını hazmedemeyen diğer hazımsız gazetenin, Moussa Sow'un tuttuğu orucu sürekli hayıflanarak manşetlerine taşımasıydı bu tarafsız?? gazetenin "Fenerbahçe Sevgisi" Ramazan Ayı'nın da Orucun da üzerindeydi.


Daha da kötüsü Ramazan Ayı'nda Fenerbahçe yönetimin sadece SOW'dan orucunu bırakmasını istemeseydi. Kötü yanı ne mi? demek ki koca takımda yada Lig'de bir tek Sow oruçluydu. Nerdeyse tamamı Müslüman"??? ülkede Futbolculardan sadece, Mardin-Midyat doğumlu SOW:) Oruç tuttuğu için manşetlere taşınmıştı.


Dünyevi şeylere aşırı değer yüklüyoruz; Malum gazete haftalar boyu Fenerbahçeli Sow'u "Oruç tutuyor performansı düşüyor" diye gayet de net eleştirdi. İşin ilginç yanı gazetelerde yer alan ve oruç tutan tek futbolcunun o olmasıydı belki yanlış değerlendiriyorum ama Düz Mantıkla aynı takımda eğer başkaları da oruç tutsa ve sayıları fazla olsaydı ya manşetlere kimse taşıyamaz yada birden fazla oyuncunun adı konuşulurdu.

Son on yılda orucu bırakması istenildiği için manşetlere taşınan ikinci futbolcu olarak aklıma sadece Hakan ŞÜKÜR geldi, ŞÜKÜR için sporcuların oruç tutması çok doğaldı.

http://www.gazetegercek.com/hakan-sukur-sporcularin-oruc-tutmasi-cok-dogal.html


http://www.habervitrini.com/haber/avrupa-oruc-tutan-futbolcuyu-alkisliyor-turkiye-tartisiyor-303832/
yukarıdaki Link'te avrupanın ve bizim medyamızın ibadete bakış açısı net bir dille ortaya konulmuştur.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bu son hafta; baktım, baktım sadece ve gördüm ki (biri Beyin Bedava mı dedi:) Medya'dan sonra sıra TFF'ye gelmişti. TFF'de Dikine oynayarak, Ramazan Bayramını boş geçmemiş "Sezon Açılışını" Bayram Arefesine denk getirmişti yoksa onlarda da mı hazım problemi vardı. 


(Beyin Bedava'ydı ve Ramazan Bayramı'nda bu olmamalıydı.)




Göründüğü gibi Demirören bu kararından dolayı çok mutluydu.

Futbolu çok sevmeme rağmen sezon açılışı ile ilgili yanlış alınmış bu karar beni ve birçoklarını FBJK'li Başkan Demirören kadar mutlu etmemişti. (Neyseki FB'nin berabere kaldığını duyduğumda biran için sevinsem de:) gerçek oradaydı, kimsenin Dini Değerlerle ilgisinin kalmadığını açıkca anlamıştım. 

Sezon açılış tarihine elbette Tek itirazı olan ben değildim. Kulüpler Birliği Başkanvekili ve Medical Park Antalyaspor Başkanı Hasan Akıncıoğlu, lig takvimi konusunda Kulüpler Birliği Vakfı olarak bayram sonrasında ligin başlaması gerektiği yönünde görüş bildirdiklerini söylemiş ve , "Lig takvimi Kulüpler Birliği Vakfı'nda da gündeme geldi. Bizler de bayram sonunda başlaması konusunda görüş bildirdik. Federasyonumuz böyle bir karar aldı. Şu anda yapılacak bir şey yok" diyerek görüşünü dile getirmişti.

Fikstür ayarlamak ve program yapmaktan aciz, yada bilerek Futbolu tüm değerlerin üzerinde tutan TFF zihniyeti ne kadar da aymazlık içindeydi. Kulupler Birliği Vakfı dahi sezon açılışını bir hafta sonra istemiş, ancak TFF'nin Dini Bayram'lara verdiği değer Futbol'un gerçek sahipleri kadar olamamıştı. 

---------------------------------------------------------------------------------------------------------

Genellikle Manevi konularda Hassas düşünenler, Din ve Gelenekler konusunda hassasiyeti olmayanları aşırılıklarından dolayı eleştirdiklerinde, anında YOBAZ, GERİCİ diye yaftalanıyor ki varsın yaftalasınlar. bir an için zihnimin derinliklerinde Necip Fazıl'ın şu sözleri belirdi; 
(6 geri vitesli arabama baktım ve kendime sordum;  Acaba doğru yoldamıydım.)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Aşağıda Şaban ve Ramazan, "Süt Kardeşler" filminden bir fotoğraf bu fotoğrafın konuyla alakası mı ne ? Tabii ki değersizleştirme 

Burada ahkam kestiğime bakmayın, bende pek zeki sayılmam. İsimleri neden Şaban ve Ramazan diye sormayana kadar çoğumuz gibi derin uykudaydım.




Gördüğünüz gibi Tv kanallarında ve filmlerde de aynı zihniyet iş başında; Senaristler ve Yapımcılar; ŞABAN, RAMAZAN gibi, Mübarek Ay isimlerini, olan bitenden haberi olmayan Kemal Sunal (Allah'ın Rahmeti üzerine olsun), Halit Akçatepe gibi oyuncuların yeteneklerini kullanıp, dini değerlerle dalga geçiyorlar.

Süt Kardeşler'in Hakkını yiyemem. Epey komik bir film ve neredeyse 100 kere seyretmeme rağmen her seferinde beni güldürdü. Gene de kendimi şu soruyu sormaktan alıkoyamadım oyuncular için başka isimler seçilse bu film gene komik olmayacak mıydı
---------------------------------------------------------------------------------------------------------

SONUÇ : 

Çoğunluğa göre ben ve benim gibi düşünenler çok çok hassasız ve aşırı tepki veriyoruz. 

Böyle düşünenlere ne zaman sorsam, sorularımın yanıtı genelde SORULAR oldu.

1-) Ne var ki Şeker Bayramı denmesinde?

2-) Ne olmuş ki Sow'a oruç tutma dendiyse? Hem o parasını alan bir profesyonel kulübü ne isterse    onu yapmalı.

3-) Lig'in açılma tarihinin bayrama denk gelmesi sadece tesadüf bunu anlamıyor musun? Hey dostum sen de çok paranoyaksın bu hafta lig'in açılması gerekiyordu sadece o yüzden açtılar. Neden altında birşey arıyorsun?

4-) Aman Allah'ım bu kadar da olamaz. Sadece bir tesadüf dostum Şaban ve Ramazan sadece bir tesadüf o isimler sence de tesadüfen konulmuş olamaz mı? Hem sen de bizle beraber gülmedin mi o filmlerde?

5-) Ne var Tanrı denmesinde? O da Allah'ın isimlerinden biri değil mi?

CEVAPLAR


1-) Latin Alfabesi alternatif isimlerin birebir sebebidir : Latin alfabesine geçtiğimizden beri özentilik aldı başını yürüdü "Allah" arapça olduğu için yerini Tanrı aldı. RAMAZAN BAYRAMI'na da çocuklara dağıtılan Şekerlere atıfta bulunarak, Şeker Bayramı adını layık gördüler zaten Allah inançları kalpten olsaydı, Allah'ın kitabındaki değerlerle oynamaya kalkışmazlardı.


2-) Bir futbolcu senede bir ay ibadetini yapabilmeli : Özgürlük inancı olan kişi içinde, olmayan kişi içinde herşey eşit olmalı.Orucun performans düşürdüğünü iddia edenler, aylar boyu gece yaşantısına sahip futbolcuların performansı hem madden hem manen düşmekte olduğunu bildikleri halde bunu iddia etmektedirler. Ayrıca bir lafım da yöneticilere futbolcunun ibadetlerini yapmaması için sözleşmeye madde koydurtmadın ki, ibadetini yapmaması için yaptırım uygulamaya kalkışıyorsun, öyle bir madde koyabilsen bile kanunların buna müsade edeceğinimi sanıyorsun. 

3-) Sezon Açılışı bir hafta sonrada olabilirdi: Bir müslümanın, Bayram günü tek uğraşı; bayram, ibadet eş-dost akraba ziyaretleri olmalı, Maçlar kaçmıyor, senede 100 150 maç seyreden dostlarım var, kendim de en aşağı 20 maç seyrediyorum ki o bile fazla. Dini imanı futbol olmuş insanlar var bu ülkede, Futbolla yatıp futbolcularla kalkıyorlar. Türk futbolcuların Oruç tut(a)madığı bir lig'de üstüne TFF'de sezon açılışı Ramazan Bayramına denk getirilmemeliydi.

4-) Farklı isimlerlede filmler komik olurdu: Uğur ve Dündar'da birer isim. Onlar da tesadüfen kondu. Sizle beraber seslendirme de bu isimlerle genede kahkalarla gülebilecekmiydik.

5-) Tamamıyla yanlış bilgi : Allah'ın 99 ismi var ve Tanrı onlardan biri değil

Elbette ki Çoğunluk, her zaman doğru düşünüyor demek değil bana göre bunların hiçbirisi tesadüf değil hepsi gayet bilinçli bir "Değersizleştirme" propagandası, meyveleri iyi sonuç vermiş olmalı ki 100 yıl önce bu topraklarda yaşayan hiçbir Türk evladına doğal gelmeyecek şeyler dejenere edilmiş çoğunluklar tarafından şu an gayet doğal karşılanıyor.

Yapmamız gerekenler;

Modernlik algımızı değiştirmemiz şarttır
Modernlik ne değerlerle dalga geçmek, ne onları hafife almak, nede onları espri konusu yapmaktır.
Modernlik çağın gereklerine ayak uydurarak, manevi değerleri yitirmemektir.
Unutmayalım ki ÖZGÜRLÜK ve SAYGI elele işler.
Ve unutmayalım ki ÖZGÜRLÜK Herkese EŞİT DERECEDE olmalıdır.

Süt kardeşler Filminin en komik sahnelerinden birisiyle Gülerek Kapatalım :)



Tanıdığım, Tanımadığım herkesin RAMAZAN BAYRAMI MÜBAREK OLSUN.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Hepimiz Ermeniyiz?

Hepiniz Ermenisiniz.

İtiraf gibi,

  Ecdadımızı çökerten, Osmanlıyı yıkan, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetine çöreklenen, ergenekon yapılanması ile dört hükümetin cellatı olanlar, pkk'yı kuranlar ; doğru, hepiniz olmasa da büyük bir kısmınız ermenisiniz (geri kalanlarınız da, ya beyaz türk yada yahudi) 

Halk'tan bir insan'ın soracağı soru şudur : Binlerce insanı "Hepimiz Ermeniyiz" sloganı ile sokağa döken bir hareket nasıl organize edilir, bu o kadar basit midir?
Söz konusu ülkemiz olunca cevabımızda basit ; 

1. Gazeten varsa,
2. Görsel Medya'ya hakimsen,
3. Kritik noktalarda görevlendirildiysen.
Halk'ı inandıracak tüm dinamiklere sahipsin demektir.
------------------------------------------------------------------------

Gösterilerde Hepimiz Ermeniyiz diyenler arasında BDP’liler ön saflarda bulundu…
Ülkemizde siyasetçiler, yazılı ve görsel medya dışında, "kritik" noktalardaki birçok görevli de ya yahudi yada ermenidir.


(Evet doğru söylüyorsunuz, Hepiniz ya ermenisiniz.* Yada yahudi)

*Halk'ı ayrı tutuyorum. Maalesef, ülkemizde olanaksızlıklar nedeniyle gelişme sağlayamayan bazı insanlarımız eline meşale, flama yada döviz vs tutturulan birilerinin hemen peşine takılır ve onlar ne slogan atarsa üstünde pekde düşünmeden gürültüye ortak olurlar. Sonrasında da yönetici sınıflar ellerindeki sınırsız imkanlar vasıtasıyla halk'ı kandırarak birbirlerine kırdırırlar.

28 Ekim 2011 Cuma

H.A.A.R.P (HAARP)

Bu yıl yaz başlarında, Rusya'da hava sıcaklıkları 40 dereceyi geçti


Hemen ardından Rus bilimadamları, boğucu yazdan ABD’yi sorumlu tutmaya başladı. Buna göre, ABD, H.A.A.R.P sistemiyle iyonosfer tabakasına güçlü dalga göndererek Rusya’yı kavuruyordu.  Bu iddiaalara "Komsomolskaya Pravda" Gazetesi’nde geniş yer verildi konu enine boyuna incelendi.

Takip eden günlerde Rusya Silahlı Kuvvetleri’nde iklim uzmanı olarak çalışan Nikolay Karavayev ise Rusya’ya bu yaz iklim silahıyla saldırı düzenlendiğine yüzde yüz emin olduğunu belirtti. Karavayev, şu görüşü savundu:

ABD Hava Kuvvetleri raporunda net bir dille ‘2025 yılına kadar iklimi müttefikimiz yapmalıyız ifadesi’ yer alıyor.  Hatta Pentagon, günümüzde sadece sivil kuruluşların araştırma yapmaya yetkili olduğu uluslararası iklim anlaşmasından çıkmayı da düşünüyor. Bana göre ABD, iklim silahı konusunda öylesine ileri gitti ki yakında bunu gizlemeden dünyaya sergilemeye başlayacak.”

   Rus uzman Karavayev’e göre, Moskova’nın 40 dereceyle kavrulduğu sırada Avrupa ülkelerinde yaz çok daha serin geçiyordu. Aynı dönemde; Berlin 18, Varşova 25, Viyana 20, Paris 20 dereceydi.Batıda Ukrayna sınırında etkisini kaybeden yüksek basınç cephesi, Karadeniz kıyılarından kuzeyde Murmansk kutup bölgesi'ne kadar uzanıyordu. Ülke sınırlarını takip eden yüksek basınç cephesi onu besleyecek ortam bulunmamasına rağmen dağılmıyordu.


Karavayev'in öncülüğünü yaptığı bu araştırmalar sonrasında Rusya'da, gölgede 40 dereceye yaklaşan anormal çöl sıcaklarının ardından Kavurucu sıcakların doğal olamayacak kadar uzun sürdüğünü dile getirmeye başlayan Rus fizikçiler, “ABD, bize gizli iklim silahı HAARP ile savaş açmış olabilir” görüşünü öne sürmeye başladı. 


Sahra çölünü aratmayan Rusya’daki sıcak dalgasını inceleyen Komsomolskaya Pravda gazetesi, bir dizi uzmandan da görüş alarak böyle bir ihtimalin bulunduğu sonucuna vardı. En büyük şüphe ise Pentagon’un kontrolünde 1994 yılından beri Alaska’da çalıştırılan yüksek frekans dalga yayıcı HAARP istasyonu üzerinde toplandı. 

H.A.A.R.P Nedir.?

Açılımı High Frequency Active Auroral Research Program'dır

Yüksek Frekanslı Radyo elektronik vericisi “HAARP” araştırma istasyonu, 1997 yılında Alaska'da çalışabilir hale getirilmiştir.

 Bir Sırp bilimadamı olan Nikola Tesla’nın teorilerinin hayata geçirildiği, sözde insanlığın hayrına kurulmuş bir araştırma istasyonudur.

3.6 Megawatt gücünde ve 10 MHz boyundaki dalgaları iyonesfere gönderebilecek altyapıya sahiptir.

TESLA'nın bilmeden insanların başına bela ettiği öngörüsüdür.

TESLA, o dönem İyonosfer tabakası ile ilgili bu Teorilerini, Sınırsız elektrik enerjisi elde edebilmek için geliştirdiğini söylemiştir.

Maksat hakikaten sınırsız elektrik enerjisi elde etme olsa bile, tüm insanlığın hayrına kullanılabilecek bir proje'nin ABD gibi terörist devletlerin kötü ellerinde hayat bulunca neler olabileceğini düşünün.

H.A.A.R.P NASIL ÇALIŞIR AŞAĞIDAKİ VİDEO'DA DETAYLI OLARAK
AÇIKLANMAKTADIR.


 Bulunduğu 1492 Yılından beri      İnsanlığın başına bela getirmekten başka bir halta yaramayan, Amerika Kıtası'nın ve Mason Tapınaklarının bulunduğu ABD Başkenti Washington'ın Sahipleri Tesla'nın zamanında para bulamadığı için gerçekleştiremediği projeyi 90'lı yıllarda hemen uygulamaya koymuş ve en uygun yer olarak gözlerine ALASKA'yı kestirmişlerdir.


Alaska'nın seçilmiş olmasının ise, temelde iki nedeni vardır.

1. Alaska dünyanın elektromanyetik alanlarına müdahale edebilmek için en iyi yerdir. 
2. Alaska insanlardan uzak ve korunması kolay olmasıdır ayrıca araştırma merkezi Alaska'da Gakona Askeri Üssü'ne kurulmuştur.

HAARP'ın ÇALIŞMA ALANLARI NELERDİR.



1. Depremler
2. Kutupları Eritebilme, Tektonik Yer Kaymaları
3. Ozon tabakası üzerinde oynama
4. Termonükleer patlamalar
5. Tsunami
6. Hortumlar, Kasırgalar.
7. Okyanus dalgalarını kontrol
8. Dünya’nın enerji alanları ile oynayarak, insan beynini kontrol altına alma
9. Radyasyon yaymayan termonükleer patlama oluşturma



HAARP NERELERDE UYGULANABİLİR 



İYONOSFER'le oynamaya dayalı sistemi olduğundan Frekans her yerde sonuç verebilmektedir.
Faaliyet'e geçtiği 14 yıl içerisinde genelde deprem amaçlı kullanıldığından yapılan gözlemler şunu göstermektedir. HAARP'ın etkisi ile oluşturulduğu iddia edilen depremler'in olduğu
yerler Okyanus, Deniz ve Su Kıyılarıdır.

HAARP resmi kuruluş belgesinde, iyonosferin seviyesini ölçme amaçlı kurulduğu yazmaktadır.
Ancak, asıl maksatları iyonosfer seviyesini istediklerinde arttırmak ve dünya'ya haddinizi bilin mesajını vermektir.


HAARP ile OLUŞTURMAK İSTENİLEN DOĞAL AFETLER ÖNCESİNDE, NE TÜR ETKİLER GÖZLEMLENMEKTEDİR.


   HAARP ÇALIŞTIRILDIĞINDA
Toplu balık ölümleri,
Kuşların binalara yada ağaçlara çarpması yada toplu kuş ölümleri
*Sadece kutuplarda görülen Kutup ışımaları'nın Kutup olmayan bölgeler üzerinde görülmesi gibi etkiler meydana getiriyor.


 HAARP Belirli bir alan üzerine, Güneşin yüzlerce katı daha kuvvetli enerjiyi gönderebilme özelliği taşıdığından, Uzmanlara göre, bu yapay ışınların yeryüzünden 600 km. yüksekte yansıtılarak dünyanın herhangi bir bölgesine yönlendirilmesi durumunda HAARP, bölgede mikrodalga fırın 
etkisi yaratıyor.

*Yan taraftaki fotoğraf, Van depreminden birgün önce çekilmiştir. 







   Moskova Devlet Üniversitesi MGU Fizik Fakültesi hocalarından Georgiy Vasilyev, ABD’nin çalıştırmakta olduğu Alaska’daki H.A.A.R.P istasyonunu resmen jeofizik ve tektonik bir silah olarak tanımladı. Vasiliyev, şunları söyledi: “Alaska’daki HAARP istasyonu tam güçle çalıştırıldığında, sadece bir saatte 3.5 megawatt elektrik enerjisi tüketiyor. 14 hektar alanı kaplayan 22 metrelik 180 dev anten üzerinde göklere yükselen enerji plazma kümesi oluşturuyor. H.A.A.R.P'ın çalıştırıldığı günden bu yana, dünyanın değişik bölgelerinde iklim değişiklikleri gözlenmeye başlandı. Kar yağması gereken yerleri güneş kavururken, Afrika’da kar yağışları gözlenmekte. Bu tuhaf olgular genelde küresel ısınmaya fatura ediliyor. Ama bize göre anomalilerin asıl sorumlusu Pentagon’un HAARP sistemidir.”

Yukarıda Fizikçi Vasilyev'in dile getirdiklerinden de anlaşılacağı üzere H.A.A.R.P. sadece bir Deprem meydana getirme silahı değildir. Şahsi düşüncem en az çakılan'ı deprem olduğu için deprem'in en iyi seçim olduğudur.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------

EK NOT 1 : TEKTONİK İKLİM SİLAHI'na dönüştürdükleri proje hakkında Avrupa bir Komisyon toplamış ve Amerika'dan bir açıklama istemiştir. Amerika ise rapor sunmamış her zaman yaptığını yapıp komisyon başkanı'na komplo düzenlemeyi tercih etmiştir.

  Komisyon Başkanı'nın, konu üzerinde araştırmalar yaptığı, harıl harıl çalıştığı günlerdeki bir uçak seyahati dönüşünde, içinde iğrenç görüntüler bulunan CD'ler Komisyon başkanı'nın bavuluna yerleştirilmiş, Hava Liman'ında yapılan bavul kontrolünde, o CD'ler bulunmuş, ismi bir skandala karıştığı için komisyon başkanı görevden alınmıştır. Sonrasında ise komisyonun çalışmaları tamamen durmuştur.

EK NOT 2 : Nikola Tesla 9 Temmuz 1856'da, Sirbistan'da dogmuş 1884'de ABD'ye göç etmiştir. Tesla 1800'lü yılların sonunda, bugün tüm dünyada kullanilan AC sistemini buldu ve patentini aldı. Tesla'nın diğer buluşları Dinamo ve AC Endüksiyon motorudur . Tesla 1885'de AC, dinamo, transformatör ve motor sistemine ait patent haklarını , George Westinghouse'a satmışdır. Tesla 1891'de ünlü buluşu olan "Tesla Bobini"ni icat etmişti. Tesla, tarih kitaplarindan adı çıkarılmış en önemli mucittir, belkide bunun sebebi Elektrik ile ilgili icatlarının ve teorilerinin kimse tarafından bilinmesinin istenmemesiydi. Tesla 1943 yılında sefalet içerisinde hayata gözlerini yummuştur.

EK NOT 3: Haarp'ın kullanım amacı'nın zamanla değiştiğide öne sürülmektedir. Video'da da belirtildiği gibi E.L.F ile yer ölçümü yaparken depremlerin tetiklendiği görülmüş, akabinde Eşşeğin aklına karpuz kabuğu gelmiştir

HAARP Van depreminde İş Başındamı ?



.

Karar sizin.

23 Ekim 2011 Pazar

Yeşilçam ve Hocalar

   Televizyon'un icadından bu yana, gizli örgütlerin yayın kurumları ve yapımcılarının, gerek Hollywood'da, gerekse Yeşilçam'da programlı bir biçimde, din adamlarına saldırdığı kadar, başka hiçbir meslek grubu'na saldırdığı görülmemiştir.

   Yeşil Çam, sadece güldürü olsun diye, Şıh, Şeyh ve Hoca tabirleri ile, bilerek yada bilmeyerek,  Din adamlarını yobaz=gerici, aşırı gülünç, batıl inanç sahibi insanlar olarak tanıtmıştır.

  Çok fazla Yeşil Çam yapımında din adamları ile ilgili kesitler vardır. Aklıma ilk gelen örnekler ise Züğürt Ağa, Üçkağıtçı, Şark Bülbülü ve Öğretmen Kemal'dir. Üç kağıtçı filminde iki tip Din adamı vardır. Ama filmin geneli boyunca batıl inançlı olanı göz önündedir.


 Bu saldırıların nedenini anlamak ise güç değildir.

      Amaçlanan şudur, İnsanları, kültüründen ve geleneklerinden vazgeçerirek, İsrafa, aşırı tüketmeye, içkiye, kumara, fastfood'a ve gazlı içeceklere yönlendirmek, gereksiz teknolojik icatlarla, filmler, müzikler ve oyunlarla onları oyalamak ve nefsi istediği anda dilediğiyle, dilediğini yapabilmeye ikna edebilmek için "Özgürlük" olgusuna vurgu yapmak gerektiği aşikardır.

    Yukarıda yazdıklarımı yaparak yaşayanlar bir takım çevrelerce "MODERN" olarak gösterilir. Kendilerini bunları yaparak yaşadığı için "MODERN" gören "SİSTEMİN KÖLELERİ" ise, bir ömür, içerisine düştükleri gaflet'in farkında bile olmadan yaşayarak kendilerini ÜST SINIF (Elit) olarak adlandırırlar ve aynı çevrelerin empozesi ile bunları yapmadan yaşayanlar'ın bir bölümüne "MORON", bu Moron'ların geleneklerini ve dini değerlerini savunarak, yaşamlarını devam ettirenlerine ise "YOBAZ" Yaftası yapıştırırlar.

     Yukarıda saydığım sözde Modernlik halinin gerçekleşebilmesi ve insanları daha fazla günahkar kılabilmek adına, Din; özgürlüklerin karşısındaymış gibi gösterilmelidir. Din ile, Bilim, Sanat ve Felsefe arasında bir savaş varmış gibi lanse edilmelidir. Bunun için Filmler çekilmeli, kitaplar basılmalı, satın alınmış kalemler olmadır. Tabii ki siparişler hazırlandıktan sonra bunları servis edecek, yazılı ve görsel medya, Televizyon kanalları ve çıkar grupları olmalıdır son hamle ise toplumlara sindirebilecekleri şekilde yavaş yavaş ve sürekli olarak Din'in, Yeni ile savaşı varmış gibi yedirilmesi gerekmektedir.

    Din'in savaşı ne Modern'likle ne de onunla ilişkilendirilmiş alakasız uzantıları ile ilgilidir. Din herşeyin aşırısı ve gereksizi ile savaşır aşırı tüketim, aşırı duyarsızlık, aşırı hırs, gereksiz bilgi, gereksiz teknolojik icatlar, insanları bir ömür oyalayan ve sanatla ilgisi olmayan sözde başyapıtlar, teknolojik oyuncaklar ve kendinde her dilediğini yapma hakkı gören "SERBESTLİK" anlayışıyladır. Din'in Asla Özgürlükle ve Yeni ile savaşı olmamıştır.

"""Dünyamızda 6.7 milyar insan yaşamaktadır. 1 Milyar insan açlıkla ve yoksullukla savaşırken, "Obezite" hastalığına yakalanmış 1 Milyar'ın üzerinde insan vardır. Bu aşırı tüketim'in yol açtığı fast food tarzı beslenmeyi, topluma kimler, hangi maksatlarla empoze etmiş ve bunu nasıl başarmışlardır.?""""




Peki.... Doğruyu Gösteren Yeşilçam Filmleri olmamış mıdır.?

Elbette vardır aşağıda aklıma ilk gelen örnekleri paylaştım.

   "Kezban Paris'te" filmi, geleneklerimiz, ananelerimiz'e bakış açısı ile bir nevi özür filmidir.

   Yenilerde çekilen New York'ta Beş Minare Filminde ise, Seçimler'in insanlar'ın elinde olduğu vurgusu yapılmıştır. bir tarafta İslam'ın hoşgörü dini olduğunu unutmuş Allah adına öldürdüğünü düşünen, "Kökten Dinci" bir yobaz diğer  tarafta ise "Hoşgörü Sahibi" Modern bir din adamı,

  Her meslek grubunda çalışan ve mesleğini iyi yada kötü icra eden kişiler olmuştur. Seçimler insanlara aittir. Bir meslek grubunda işini kötü icra eden birilerinden dolayı o meslek grubundaki tüm insanları onlara lakaplar yakıştırıp gülünç ve kötü gösteremeyiz.

6 Ekim 2011 Perşembe

Arap Baharı ve Wikileaks Gerçeği

    1 Yıldır Arap Baharı, nedir peki bu kadar uzun süren ve sürmekte olan bu dalavere bahar'ı

    Mevsimin başlamasına vesile olan Wikileaks kimler tarafından kurulmuştur.? Leaks Ne Menem bir bilgilendirme aracıdır.? Amacı nedir.? Birilerinin hizmetindemidir.? gibi sorulara cevap bulamadan Arap Baharını tam anlamı ile kavramak mümkün değildir.

  **Wikileaks'in 29 Kasım 2010'da yayınladığı diplomatik belgeler dünya çapında ses getirmiştir. Yayımlanacağı söylenen 251.287 belgenin yaklaşık 2000 tanesi yayımlamıştır. (Kaynak Wikipedia)**

 SORULAR


Leaks kadrosu kimlerden oluşur.?
    • Leaks 250.000'in üzerindeki belgeye kimler sayesinde ve nasıl erişmiştir.?
    • Leaks bu belgeleri para kopartma amacı ile kapalı kapılar ardında pazarlık konusu yapmışmıdır.?
    • Neden belgelerin %50' si Türkiye ile ilgilidir.?
    • Neden belgelerin % 80' i Türkiye ve çevresindeki ülkeler ile ilgilidir.?
    • Neden Avrupa Birliği ve Diğer Güçlü Dünya Ülkeleri ile ilgili belgeler ciddi bilgiler içermemektedir.?
    • Ve neden İsrail devleti ile ilgili bir tek belge yoktur.?

                                                       GERÇEKLER
    • Leaks kadrosu birkaç gazeteci, birkaç matematikçi ve birkaç teknolog'dan ibarettir.
    • Leaks bu belgeleri, Amerika Birleşik Devletleri'nin en kuvvetli lobisine sahip ve sınırsız yerde uzantıları (sızıntıları) ve bağlantıları olan Neoconlar'ın Cia içindeki adamları sayesinde elde etmiştir ki Leaks'de Neoconlar'a hizmet etmektedir.
    • Asla! Leaks'in maksadı para kopartma yada parasal bir güç elde etme değildir. Zaten Maddi güce sahip olan Neoconların çıkarlarını korumak ve mevcudiyetlerini pekiştirmek için kurulmuştur. Diğer amacı ise çıkarlarına ters düşen, babası bir müslüman olan Barrack'ı ve mevcut amerikan Hükümeti'ni zor duruma düşürmekti ama başaramadılar diyecektim ki bir baharımız Daha oldu AMERİKAN BAHARI :D (Barrack IRAK'tan çekilmek istediği için onu zor durumda bırakıp istifa ettirmek istemişlerdir. Barrack gene şanslı VİETNAM'dan çekilen KENNEDY'i ise öldürdüler başka ACI GERÇEK ise, hala KENNEDY suikastini gerçekleştirten??? kişiler yakalanamamıştır.)
    • Basit, Türkiye'nin engellenemez yükselişinin önüne set çekmek ve Neoconların Ortadoğu'da ki çıkarlarına ters düşecek şekilde bölgede Lider ülke konumuna gelecek Türkiye'yi hazmedememek.
    • Türkiye'nin etrafındaki komşu ülkelerde sorunlara yol açarak, sorunların ülkemize sıçramasını sağlamak ve düzelen komşuluk ilişkilerimizi bozup Bölgede Lider ülke olmamızı engellemek.
    •  Belgelerde Rusya devlet başkanı için BATMAN Fransız Devlet Başkanı için ÇIPLAK KRAL gibi sadece komik denilecek belgeler sunulmuştur. Sunulan bu belgelerin bu ülkeleri ve yöneticilerini zor durumda bırakmayacağı aşikardır. Amerika için sunulan belgeler ise büyükelçilerin ateşelerin diplomatların önemsiz yazışmalarıdır. 
    •   Neden Acaba :=?
         Amerikan devlet sisteminin derin devlet yapısı CIA tarafından kontrol edilmektedir, CIA Neoconlarındır, Neoconlar ESKİ ve YENİ AHİT'i "Tek Parça" olarak birleştirip BÜYÜK AHİT Haline getirmiş, Tevrat ve İncil'i Kutsal sayan katı Protestan bir yapılanmadır.

         Belgeler kendi içinde kendilerine sızdırılmıştır (her nasıl oluyorsa ve nerede yaşatılıyorsa :). Yahudi lobileri Amerika'yı resmen avucunun içine almıştır, üçbeş tane bilgisayar kurdu her türlü teknik imkana sahip SİBER DEVLET Amerika'nın ve Neoconların kontrolündeki CIA veritabanına kimse'nin izni olmadan giremez bunu yapabilse İran, Hindistan Çin gibi ülkelerin Hackerları yapabilirdi (o bile imkansız ya neyse)

        İkiz kulelerini kendi vuran Amerika her türlü pisliği beraber gerçekleştirdiği yandaşı İngiltere  ve Merovenj soyu Fransızların Leaks hakkındaki açıklamalarından bir halt çıkmayacağı ve GERÇEĞE dair hiçbir kelam işitmeyeceğimiz gün gibi ortadadır.

      ACI GERÇEKLER

      Leaks TÜRKİYE hedefi dışında Neocon'ların 4 temel emelini gerçekleştirmiştir. 

      1. Ortadoğu karıştı.

      2. Emperyalist güçler birleşip Dünya'nın kendi kendine yeten nadir devletlerinden birisi olan ve kendi içinde kapalı devre her türlü imkana kavuşmuş tek Müslüman devleti Libya'yı bitirdi.

      3. Emperyalistler Ortadoğuda Petrol'ün tek hakimi oldular.

      4. Kaddafi'de aynen Saddam gibi ne tesadüfse 13 Mart'da başlayan bir operasyonla yıkıldı. (tarihte 13  Mart tapınak şövalyelerinin sonuncu büyük Liderinin yakılarak öldürülmesi) ve ne tesadüfdür ki Kaddafi'de, Saddam'da, petrol sattıkları ülkelerden karşılık olarak DOLAR yerine ALTINA endeksli ödeme istedikten kısa süreler sonra Demokrasi????????? Operasyonlarına maruz kaldılar 

      EN ACI GERÇEK 

      ise.....

      HEPİMİZ SEYRETTİK.

      3 Ekim 2011 Pazartesi

      Eğitim Sistemi Gerçeği

         Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan çocukların neredeyse tamamı yetişkin bir birey olduklarında, bu düzen içerisindeki varlıklarını devam ettirebilme adına, ebeveynlerince henüz 6-7 yaşlarındayken okula kaydettirilmek zorundadır.

         Ancak dünyamızda öyle bir eğitim sistemi mevcuttur ki, okulların kendi şartları çerçevesinde değişken olabilme ihtimali bulunmasına karşın, genel itibarıyla haftada 5 gün çocuklar ebeveynlerinden ayrı bir biçimde, öğrenim hayatlarının büyük bir bölümünde beyinleri konrol altında tutularak eğitilir. Eğitim zorunludur ancak birey ne yönde eğitileceğini ve eğitim yöntemlerini doğal olarak kendisi seçemez.

         Hepimizin bildiği gibi beynimizin iki lobu vardır. Kısaca tarif etmem gerekirse sol lob realite ile ilgilenirken sağ lobun görev alanı sanatsal algılama ve üretkenlik ile ilgilidir. Sinir ağlarının oluşturmuş olduğu "Corpus Callosum" adı verilen yapı iki lobu birbirine bağlar ve loblar arasında bilgi akışını sağlar. Elbetteki beyin yapısı ile ilgili kompleks detaylar burada anlatacağım kısa tanımlamalardan öte birşeydir. Sosyal olan üst beyin, asosyal alt beyin, bilinçaltı ve beyin yapılanmasının detaylarıda önem arz eder ve beyin hakkındaki keşifler dünya sona ermedikçe bitmeyecektir. Genel itibarı ile aktaracağım yönü beynin eğitilme süreçleri ile ilgili olacağı için konumuz müfredatın neredeyse tamamı ile ilişkilendirilmiş olan sol lob ve eğitim sisteminin neden sol lob üzerinde yoğunlaştığıdır.

         Burada soyut ve somut öğrenme konularıda tartışmaya açıktır bu konuda bilim insanları kendi aralarında uzun yıllar süren araştırmalarına rağmen soyut öğrenmenin şekli ve yaşı konusunda bir mutabakat sağlayamadıklarından o konu ayrı tutulacaktır. Yinede müfredatın sağ lobun eğitim sistemine dahil edilecek şekilde hazırlanmaması konusu, birilerince illaki somut ve soyut öğrenme kavramları ilede ilişkilendirilecektir, ancak şahsi düşüncem bazı detayların, insanları o detaylar içerisinde boğmak için varolduğudur.


         EQ'su yüksek, sağ ve sol beyni dengeli gelişmiş, kendine her verileni almayan, filtre sahibi, sağlıklı bireyler oluşmasını eğitmenler değil eğitmenlere verilen müfredat belirleyecektir. Bu durumda müfredatı oluşturan, öğretmenlerin üzerinde başka bir güç söz konusudur. Bu güce sahip insanlar kendi görüşlerini oluşturmayı ilke edinmiş bireyleri pek sevmezler, gayeleri işleri yapabilecek, belgeleri yazabilecek ve güç sahiplerinin fikirlerini hayata geçirerek, makine üretip, çalıştırabilecek kadar zeki (bir basamak yukarısı olan daha zeki ve eleştirel düşünen insanlar değil), işlerini yaptırabilecekleri kadar akıl sahibi insanlar istemeleridir.

          Tarih boyunca gelişmiş ülkelerin eğitim sistemleri ve müfredatları tamamen belirli odakların kontrolündeydi diğer tüm ülkelere dayatma yoluyla entegre edildi, dayatma doğal koşullarla oluştu "onlar gelişmişler demekki eğitim sistemleri doğru" yanlış algılaması oluştu bu büyük bir yanılgıydı, onlar gelişmişlerdi çünkü geçmişte, acımasızca diğer ülkelerde soykırım yaparak sömürgeci düzenlerini yaymışlardı. Daha da tuhafı gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerini, kendi ülkelerinde görmek isteyen kişilerin sömürüldüklerini görmeyip, onların yalanlarını yutup, onların gelişimişliklerini eğitim sistemlerine bağlamaları ve içe aktarmayı istemeleriydi.

          Neyse, belirttiğim gibi eğitim sistemlerinin yapısı yakından incelenecek olursa müfredatın birileri tarafından tüm insanları sol beynin alanında hapsetmek için oluşturulduğu açıkca görülecektir (şu dönemki eğitim sistemi ve müfredat biraz daha savumulabilir haldedir ancak yinede yetersizdir)

         Öğrenim hayatımız boyunca bize yedirilen tüm bilgiler sınavlarda bizden geri istendiğinde sol lobumuz ezberlediklerini ne kadar az unutmuş ise o kadar başarılı oluruz. Açıkcası bu durum komiktir çünkü öğrenme değil ezberleme güdümünde eğitilmişizdir. Sınav kağıtlarımızı öğretmenlerimize sadece ezberimizin iyi olduğunu gösterecek şekilde geri veririz, üretkenlik değil ezbercilik ödüllendirilir ve pratik yeteneklerimiz ve üretkenliğimiz yerine notlarımız bizi bir üst sınıfa taşır. Sınıflarda üretkenliğini gizleme gereksinimi duymadan öğretmenlerine göre "aykırı bir biçimde" cevap veren kişiler ise düzeni bozmakla suçlanırlar ve ağızlarının payı verilir, konuya getirdiği yeni bakış açısı, gelenekçi yada müfredatçı öğretmeni tarafından başarıyla savuşturulan ve ardından açıklayıp açıklayacağına bin pişman olan öğrenci bir kere rezil olduktan sonra, öğrenim hayatı, belkide tüm yaşamı boyunca bir daha kendine verilenin dışına kolay kolay çıkamayacaktır.

         Kişilerin hayatları boyunca karşılaştıkları problemlerin çözümü bu ezberlerin müfredatı ile sağlanamaz çözümler pratikle mümkündür bir çocuğa balık nasıl avlanır öğretmenin tek yolu vardır göl veya deniz kıyısına gitmek.
       
         Bir başka konu ise eğitmenlerin kendi doktrinlerini küçük beyinlere empoze edip etmeyeceğinin garantisidir, doğal olarak hiçbir şekilde garantisi yoktur. Bu ise eğitim sisteminin bir başka karanlık yönünü oluşturmaktadır faşist bir general, aşırı dindar bir birey yada bir ateist'in oluşturulmasında da doktrinler rol oynayabilmektedir. Küçük yaştaki çocukların büyük bir kısmı "kendilerine şeker veren amcalara" çok rahat güvenebilmektedir o şekerin ne kadar lezzetli, ne kadar sağlıklı olduğu maalesef yenildikten çok uzun bir süre sonra anlaşılmaktadır.